Değerli okuyucularım bu haftaki köşe yazımda doğup büyüdüğüm, cennet vatan Harran ilçemizi; tarihiyle kültürüyle, tarımıyla, insanıyla dilimin döndüğü, kalemimin yazdığı kadarıyla sizlere anlatmaya çalışacağım.
Şanlıurfa’nın 44 km. güney doğusunda bulunan ve her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen Alimler diyarı, medeniyetin beşiği, tohumun toprağa atıldığı ilk yer olan tarihi Harran ilçesi, kendi adıyla anılan Ova’nın merkezinde Kurulmuş güzide bir ilçedir.
Harran, İsrail oğullarına gönderilen Tevrat’ta “Haran” olarak geçen yerin burası olduğu söylenir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim Peygamber’in kardeşi “Aran”a (Haran) bağlarlar. XIII.YY tarihçilerinden İbni Şeddad, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu, bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in şehri de denildiğini, Harran’da İbrahim Peygamber’in evinin, adını taşıyan bir mescidin, O’nun otururken yaslandığı bir taşın var olduğunu yazmaktadır.
Tüm bu tarihi belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, Harran adı 4000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Harran adı, Sümerce ve Akatça “Seyahat-Kervan” anlamına gelen “Haran-u” dan gelmektedir. Bazı kaynaklar bu kelimenin “kesişen yollar” veya “şiddetli sıcak” anlamına geldiğini de kaydetmektedirler. Gerçekten de Harran, Kuzey Mezopotamya’dan gelerek batı ve kuzey batıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır.
Ticaret yolu üzerinde bulunması nedeniyle Fatimiler, Zengiler, Eyyubiler ve Selçuklular gibi Türk-İslam devletlerinin yerleşmesine sahne olan Harran, 1260 yılı başlarında Moğollar tarafından işgal edildi. 1270 yılında Moğollar burayı ellerinde tutamayacaklarını anlayınca Camisini, surlarını ve kalesini yakıp yıkarak kenti tahrip ettiler. Halk Mardin, Dimaşk (Şam) ve Haleb’e kaçtı. Etraftaki göçebeler tarafından işgal edilen tarihin bu altın şehri büyük tahribatlar aldı ve o muhteşem günlerine bir daha dönemedi.
Bu kadar eşsiz ve derin bir tarihe sahip olması Harran’ı her dönem arkeolojik kazılara ev sahipliği yapan bir yer haline getirmiştir. Harran Höyüğü, Sin Mabedi, İlk Çağ Harran Üniversitesi, Şehir Surları, Kale, Ulu Cami, Şeyh Yahya Hayat El-Harrani Türbesi ve Cami, Tarihi Mezarlıklar, Geleneksel Harran Evleri ve Bazda Mağaraları ile birlikte her geçen tarihe ışık tutan yeni yerler keşfediliyor. İnsanlık tarihi kadar köklü bir geçmişe sahip olan tarihi Harran ilçemiz geçmişten günümüze kadar varlığını devam ettirmiş, bulunduğu coğrafi konum hasebiyle de birden fazla aşireti barındırmış, geçmişinden ve değerlerinden hiçbir şey kaybetmeden kültürel bir hazine olarak günümüze kadar gelmiştir.
Cumhuriyet döneminde ise Akçakale İlçesi’ne bağlanan Harran, sahip olduğu verimli toprakları ve düz ovasıyla GAP Projesinin Bölgeye getireceği canlılık göz önüne alınarak 1987 yılında çıkartılan bir kanunla ilçe haline getirildi. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovası"na akıtılan Fırat Nehri, Harran"ı Tarihteki yeşil ve verimli günlerine tekrar kavuşturdu. On yedinci yüzyılın ortalarında (1650 yılları) Harran ilçemizin harap haline yetişen ünlü seyyah Evliya Çelebi şimdilerde UNESCO Dünya geçici miras listesinde yer alan ilçemizi "Şehir harap, evler toprak olup kalesinde insanoğlu kalmamıştır. Ancak kargir camileri, han ve hamamları kalıp diğer harap evler içerisinde çöl Arapları kışlamaktadır" cümleleriyle anlatmaktadır.
Bende diyorum ki Harran’ı Evliya Çelebi ve onun gibi yazarlardan okumakla yetinmeyin. Harran’ın kümbet evlerini, kalesini, ilk çağ üniversitesini, sin mabedini türbelerini, camilerini yerinde görmek ve tarihi iliklerinize kadar hmek için #GörmelisinHarranı
Kaynakça: Birden fazla tarih kitabı ve web siteden yararlanmıştır.