Mardin’de gezilecek yerler, Mardin’in meşhur yemekleri, Mardin’de yemek yenecek yerler ile bezeli Mardin gezi rehberi Atlas Kasım 2019 arşivinden:
Yazı: Ayşegül PARLAYAN
Fotoğraf: Cemal ÇETİN
Deyrulzafaran Manastırı, uzun tarihleri boyunca Süryaniler için en önemli mekânlardan biri oldu. Manastır, günümüzde de Mardin Ovası’na hâkim konumu ve muhteşem mimarisiyle ziyaretçileri büyülüyor.
“Süryani kiliseleriyle Artuklu camilerini aynı zamanda sevdim. Mardin’de çok eski bir mezhep olan Şemsiler gibi güneşe, ya da Ezidiler gibi Tavus-u Azam’a tapanların da olabileceğini, hatta olması gerektiğini orada öğrendim. Arapça ezanın en güzel örnekleriyle, Latince ilahileri eş zamanlarda dinledim. Kürtçe ağıtları ve türküleri yüreğimin uçurumlarında duydum. Uzun bacaklı, dal gövdeli yüzlerinde hüznün, sevdanın ve intikamın esmer gölgesi gezinen delikanlılar, ellerinde bir tüfekle atlara sıçrar, ufkun bittiği yere kadar bir toz bulutu içinde gider, gelirlerdi; çevikliğin zarafetini, tütün sarmanın şiirini onlarda gördüm.”
Yazar Murathan Mungan’ın Paranın Cinleri isimli kitabında doğduğu şehir Mardin için yazdığı bu cümleler, ancak bu kadar güzel anlatabilir kentin kendine özel dokusunu oluşturan çok kültürlülüğünü, mimari yapısını, geleneklerini…
Taşların kalbi: Mardin Deyrulzafaran Manastırı | Atlas | Gezi
BİR MARDİN MASALI İÇİNDE
Rotamızdaki ilk durak, Deyrulzafaran Manastırı. Merkezin yaklaşık beş kilometre güneydoğusunda kalan manastırın ismi Süryanice sarı, ya da safran manasına gelen “zafaran”dan geliyor. Etrafında yetişen safran bitkisinden mi, yoksa bölgeye özel sarı renkteki taşlarından mı bilinmez… Bildiğim tek şey avlusundan içeri adım atar atmaz büyülendiğim. Beşinci yüzyılda, güneşe tapan Şemsilere ait Güneş Tapınağı ile Romalıların kale olarak kullandığı kompleksin üzerine kurulmuş. 640 yıl boyunca patriklik merkezi olarak kullanılmış. Bugün de Süryani Kilisesi’nin önemli dini merkezlerinden biri ve Mardin Metropoliti’nin ikametgâhı.
Taşların kalbi: Mardin Deyrulzafaran Manastırı
Yazı: Ayşegül PARLAYAN
Fotoğraf: Cemal ÇETİN
Deyrulzafaran Manastırı, uzun tarihleri boyunca Süryaniler için en önemli mekânlardan biri oldu. Manastır, günümüzde de Mardin Ovası’na hâkim konumu ve muhteşem mimarisiyle ziyaretçileri büyülüyor.
“Süryani kiliseleriyle Artuklu camilerini aynı zamanda sevdim. Mardin’de çok eski bir mezhep olan Şemsiler gibi güneşe, ya da Ezidiler gibi Tavus-u Azam’a tapanların da olabileceğini, hatta olması gerektiğini orada öğrendim. Arapça ezanın en güzel örnekleriyle, Latince ilahileri eş zamanlarda dinledim. Kürtçe ağıtları ve türküleri yüreğimin uçurumlarında duydum. Uzun bacaklı, dal gövdeli yüzlerinde hüznün, sevdanın ve intikamın esmer gölgesi gezinen delikanlılar, ellerinde bir tüfekle atlara sıçrar, ufkun bittiği yere kadar bir toz bulutu içinde gider, gelirlerdi; çevikliğin zarafetini, tütün sarmanın şiirini onlarda gördüm.”
Yazar Murathan Mungan’ın Paranın Cinleri isimli kitabında doğduğu şehir Mardin için yazdığı bu cümleler, ancak bu kadar güzel anlatabilir kentin kendine özel dokusunu oluşturan çok kültürlülüğünü, mimari yapısını, geleneklerini…
Taşların kalbi: Mardin Deyrulzafaran Manastırı | Atlas | Gezi
BİR MARDİN MASALI İÇİNDE
Rotamızdaki ilk durak, Deyrulzafaran Manastırı. Merkezin yaklaşık beş kilometre güneydoğusunda kalan manastırın ismi Süryanice sarı, ya da safran manasına gelen “zafaran”dan geliyor. Etrafında yetişen safran bitkisinden mi, yoksa bölgeye özel sarı renkteki taşlarından mı bilinmez… Bildiğim tek şey avlusundan içeri adım atar atmaz büyülendiğim. Beşinci yüzyılda, güneşe tapan Şemsilere ait Güneş Tapınağı ile Romalıların kale olarak kullandığı kompleksin üzerine kurulmuş. 640 yıl boyunca patriklik merkezi olarak kullanılmış. Bugün de Süryani Kilisesi’nin önemli dini merkezlerinden biri ve Mardin Metropoliti’nin ikametgâhı.
Taşların kalbi: Mardin Deyrulzafaran Manastırı
Başrahip Gabriel Akkurt, manastırın dev kapılarından birinin eşiğinde duruyor. Kapının üstünde ne yazdığını sorduğumda cevap veriyor: “Yapının onarılmasında destek olan dönemin zenginlerinin isimleri, onun da üstünde “İmanla Gel” yazıyor Süryanice.” “Ne manalı bir cümle manastır için” diyorum. Ardından “ne zamandır buradasınız” diye soruveriyorum bir anda gazetecilik dürtüsüyle. “35 yıldır buralardayım, eskiden İstanbul’da kuyumcuydum” diyor ve ekliyor nüktedan bir şekilde: “Hoş, ha altın sarraflığı, ha insan sarraflığı, benzer ikisi de… Altını tezgâha koyup üstüne asit döktünüz mü anlarsınız kaç ayar olduğunu. Burada da insanları anlıyoruz…”
Manastırın bahçesinden yürüyerek, nar, elma, zeytin ağaçlarının arasından eskiden rahiplerin dinlenme yeri olarak kullanılan, bugün ise özel misafirlerin ağırlandığı bölüme geliyoruz. Bizim için özel olarak hazırlanmış kahvaltıya davetliyiz. Bahçedeki 250 yıllık çınar ağacının gölgesine kurulan masanın üstünde yörede üretilen çeşit çeşit peynirler, kaymak, bal, pişi sıralanmış. Uzaktan manastırı seyrederken, safranlı çayımızdan yudumluyoruz. Daha geleli birkaç saat bile olmadı ama, bir Mardin masalı içinde buluyoruz kendimizi.
HAYAT HAVUZU
Bu sefer merkezin dört beş kilometre güneybatısındaki başka bir tarihi yapıyı, Kasımiye Medresesi’ni de gezip, sonra tarihi merkeze gitmek amacımız. Taş işçiliğinin nadir örneklerinden biri olan, Mardin’in en büyük yapılarından medrese 23 oda, iki mescit, bir türbe, çeşme ve havuz ile külliye şeklinde. İnşasına Artukluların son döneminde başlanmış. Timur dönemindeki Moğol saldırıları nedeniyle yarım kalan inşaatı, Akkoyunlular döneminde 15’inci yüzyıl sonunda tamamlanmış. Medrese duvarlarında, astronomi ve tıp bilimine ait simgeler var. Medresenin revaklı avlusunda eyvan denilen bir bölüm yer alıyor. Farsçada salon anlamına gelen ve Mardin’deki birçok medresede bulunan eyvanların üç tarafı kapalı oluyor ve ortasında havuz bulunuyor. Havuzdan birkaç metre uzaklıkta çeşmeden akan su, oluktan geçerek havuza ulaşıyor. Bu havuz, insan yaşamını doğumdan ölüme anlatmak için felsefi bir mimari yaklaşımla tasarlanmış: Doğumu simgeleyen su kaynağı, ardından hayata başlama, biriktirme yeri, uzun-ince bir gençliğin ardından ihtiyarlık ile yorgunluğu belirten havuzdan sonra ölümü simgeleyen durgun mekân ve mahşeri simgeleyen büyük biriktirme havuzu…
MARDİN GEZİ REHBERİ
Mardin’de gezilecek yerler nedir öğrenmek istiyorsanız, Mardin gezi rehberi sizin için yol gösterici olacak. İşte Mardin’de gezilecek yerler:
MARDİN’DE GEZİLECEK YERLER
Mardin Müzesi
45 binin üzerindeki eserle tarihöncesi dönemlerle kentin bugününü bağlayan müzenin en ilgi çekici parçalarından biri Sürekli Definesi.
Sabancı Müzesi
1889 yılında Süvari Kışlası olarak yaptırılan bina, restorasyon sonrası müzeye dönüştürülmüş. Bugün unutulmaya yüz tutan Mardin’deki eski zanaatkârların canlandırmaları çok başarılı.
Eski Mardin sokakları
Kalenin yamaçlarından aşağılara kenti dikine geçen merdivenli sokaklar uzanıyor. Ulu Cami ve eski PTT binası gibi tüm önemli tarihi yapılar 1. cadde üzerinde.
Kırklar Kilisesi (Mor Benham)
Bugün Kırklar Kilisesi adıyla bilinen Mor Behnam Kilisesi, duvarlarındaki yağlı boya tabloları ve tarihi objeleriyle ziyaret edilmesi gereken yerler arasında.
Çarşılar
Turistlerin en popüler alışveriş malzemeleri sabun, Süryani çöreği ve telkâri objeler. Süryani çöreği ile dibek kahvesinin kokusunun birbirine karıştığı bu sokaklarda, vakti olanlar mutlaka Sipahiler ve Tellallar Çarşısı olarak da bilinen Revaklı Çarşı’ya gitmeli.
MARDİN’DE YEMEK YENECEK YERLER
Mardin’in yemekleri dillere destan. Mardin’in yöresel yemeklerini tatmak istiyorsanız, unutamayacağınız Mardin yemekleri sunan restoranları listeledik… İşte Mardin’de yemek yenecek yerler:
NEREDE YENİR?
Mardin’de kebap deyince akla hemen iki mekân geliyor: Bıçakla çekilen eti kebaba dönüştüren yüz küsur yıllık Kebapçı Rıdo ile fıstıklı ve cevizli kebaplarıyla lezzet şöleni yaşatan Kebapçı Yusuf Usta. Ev yapımı ayranları da kebaplarla çok iyi gidiyor. 13 Mart, Burç Sokak No:12, Artuklu – Şehidiye, 1. Cadde, Artuklu
Kaburga dolması, kuzu tandır, kara erik kebabı, ayvalı kavurma gibi yöresel yemekler, canlı müzik… Bağdadi Restoran’ın tarihi atmosferi akşamları daha da otantik bir hal alıyor. Şar, Vali Adil 228 Sokak, Artuklu
Cercis Murat Konağı’nda canlı müzik eşliğinde tarçınlı mahlepli patlıcanlı pilav, alluciye (ekşili erik yahnisi), kitel raha (Süryani içli köftesi), hımmısiye (ekşili nohut yemeği), kazan kebabı… Şar, 1. Cadde, No:517, Artuklu
Kaynak; Mardin Haber