Yaşar İÇEN


Okkalı bir tokat yemek lazım


Bu hafta engelliler haftası. Bu konuda her yıl aynı şeyler konuşuluyor ve yapılıyor. Anlamlı gün ve haftalar içinde en sevmediğim, en gereksiz gördüğüm ve en çok suiistimal edildiğini düşündüğüm gündür. Böyle bir gün neden kutlanır diye düşünüyorum. Bu durumu kendi menfi çıkarlarına kullanmak isteyenler mi dersiniz yoksa bu vesile ile ilgi çekmeye çalışanlar mı?  Seç beğen izle. Böyle bir durum yılda bir güne değil yılın her gününe ve her anına doldurulmalı. Her yıl aynı terane ile karşılaşıyoruz diye bu yıl bu konuda bir şey yazmak hiç içimden gelmiyor. Bu sebepten yakın geçmişte yazdığım bir yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şuuuttt ve gol!! Doğuştan 1-0 yenik başlayan hayatlar. Ya da yolunda giden bir yolculuk esnasında aniden karşınıza çıkan lanet olası kocaman bir duvara çarpma durumu. Her şeyinizin allak bullak olma hali.

Doğuştan ya da sonradan surata yenen okkalı bir tokattır, adeta gözlerden acı dolu yaşlar akıtır. İşte engelli olma ya da engelli bireye sahip olma durumu budur! "Gözlerden acı yaşlar akıtan okkalı bir tokat". O tokatın acısı ve yüzde bıraktığı izler bir ömür silinmez ne yüzden ne de yürekten.

Çok mu sert anlattım engelli olmak ya da engelli bireye sahip olmak hissiyatını?

Evet diyenlere benden de kocaman bir HAYIRRRRRR!

Az bile bu tasvirler. Dahası var. Buyurun bakalım sıralayalım o diğer durumları;

* Sabahlara kadar akıtılan gözyaşı nehridir; baharda çıldıran Munzur misali.

* Ağız dolusu isyandır; "neden ben" nidaları ile başlayan ve ömür boyu devam eden.

* Güzelliklerin yaşanması için yaratılan yüreklerin; köle pazarına çıkarılıp tarumar edilmesidir.

* Gördüğünüz her sağlıklı çocukta kocaman bir iç çekiştir ve  "neden benim ki de böyle olmadı" diyerek. Eğer engelli çocuğunuz varsa.

* Veya arkadaşlarının annesiyle babasıyla yaşadığı her coşkulu, eğlenceli ve güzel kareyi iç ezikliği ile izleyen bir çocuk yüreğidir. Ne travma fırtınaları kopar içinde YAŞAYAMADIKLARINDAN dolayı.

* Yeri geldiğinde uğruna dünyaları değişmediğiniz ve gerektiğinde canınızı hiç düşünmeden vereceğiniz evladınızın ebediyete göçmesi için sabah akşam dua edilmesidir. Çünkü bilirsiniz ki sizden sonra kimse evladınıza bakmayacaktır bir ana şefkati ile.

* Bu gerçekler zihninizi fare gibi kemirip bitirirken çaresiz ve çözümsüz kalmanızdır. İstediğiniz kadar allayıp pullayın dünyayı. Ya da sahte gülüşlerin ardına gizleyin, aslında engellileri ciddiye almayışlarınızı. "Yılda üç beş gün anmalar da mı işe yaramıyor? diye içinizden hiççç geçirmeyin.  Geçirmeyin çünkü onların ne kanayan yaraları sarılır ne de kuruyan umutları yeniden yeşerir böyle taşıma sularla, günü birlik avuntularla.

*Hayat kimine ballı çilek kimine de karpuzun en kelek halini sunuyor *.

Yapacak be şey yok maalesef.

Evet engelli bireylerin ve ailelerinin hali bu şekilde. Tüm bu yazdıklarımı "ah vah " lar eşliğinde lütfen okumayın. Onların bu vahameti ve travmaları yaşamalarında en büyük suç sağlıklı bireylerde. Atılan acıma dolu bakışlar adeta onları mimliyor ve kahrediyor.

Sorulan abuk sabuk ve duyarsız sorular onların yaralarını kanatmaktan öteye gitmiyor.

Onlara ayrılan sosyal alanları Vandal’ca işgal etmelerimiz evlerine kapanmalarına sebep oluyor.

Sizden bir isteğim var. 1 saat boyunca ellerinizi veya ayaklarınızı veya gözlerinizi sıkıca bağlayıp sizleri sokağa yollasak ne olur?

Ben söyliyim mi ne olur? Salya sümük ağlarsınız "çözün çığlıkları "atarak.